Genç bir kız

Genç bir kız vardı. 17 yaşında gördüğü bir rüyada, kendisine kitap uzatan bir delikanlının, ailesinin evlilik niyetiyle birkaç hafta sonra kendisini istemeye geldiklerini öğrenmişti. Hem şaşırdı hem üzüldü. Olur mu bu iş dedi. Benim babam bir çoban, dağların kıyılarından elleriyle toplandığı otlar ile besler koyunlarımızı, bizim ailelerimiz birbirine denk degil diye düşüncelere daldı.Ta ki babası onu dizinin dibinde fikrini sorana kadar. Kızım dedi, ben O delikanlının elinden ve dilinden eminim, niyetim o aileye seni gelin vermektir, sen ne düşünürsün diye sordu. Ses etmedi kız. Başını da olur niyetiyle de sallamadı. Utanarak sessizliğini korudu. Kızın sessizliği kabul edişin simgesi değil miydi ? Sevinmişti babası. Kızı köyde varidatlı bir aileye gelin olacaktı. Damadının ahlaklı oluşu da kalbini nasıl da selamete erdirmişti. Bir kaç ay içinde düğünleri yapıldı, düğünlerinde çalan mehter marşını unutamayacağını o vakitler anlamıştı. Birkaç yorganı, birkaç entarisi , sobanın üzerine koyacağı ıbrığı ile salonu genişçe, keçileri ve danaları, bir de bakkalları olan zengin bir ailenin gelini olmuştu işte. Eşinin mesleği gereği kayınpederinin evinden ayrılmış, başka başka diyarlara gitmişlerdi.

köy2

Kucağında yavrusu, eteğine tutanan iki çocuğuyla bir gün köyün çamaşırhanesine geldi. Kazanı ayarladı, ateşini yakmadan minik yavrusunu komşuya emanet edip geldi. Kazanın altına odunları yerleştirip ateşi yaktı. Su kaynayınca beyaz çamaşırları içine attı, tahta sopayla ara ara şöyle bi karıştırdı.

köy1

Taşın üstünde çamaşırları sürterek yıkadı, çamaşırhanenin dışına çıkıp çeşmede duruladı.Çocuklar ateşin yamacında sis kokusuna belenmişti. Kazanı yine doldurdu, suyu kaynatıp çocuklarını misler gibi orada hızlı hızlı yıkadı, kuruladı. Leğene koyduğu çamaşırları beline alarak çocuklarıyla evine doğru yol aldı. Eve gider gitmez, çocuklarını tembihledi, bi koşu gidip minik yavrusunu komşudan aldı, göğsü sızlamıştı belki de ana yüreği bu, hissetmez mi hiç çocuğunun açlığını… Eve gelince hemen minik tüpün üzerinde sıcacık tarhana çorbası pişirmeye koyuldu. Önce terlemiş sonra üşümüştü, beyi gelince aynı çinko tasın içine kaşık batırırlarken hem içi hem gönülleri ısınacaktı.

Yorum bırakın